Sepetim (0) Toplam: 0,00TL

TÜRK DEVRİMİ VE YAZARLARIMIZ-Günay Güner

Mustafa Kemal Atatürk’ün usta ve bilge önderliğinde başarılan, insanlık ve Türk ulusu için eşsiz kazanım olan Türk Devrimi bir kültür devrimidir. Ulusçu ve eşitlikçi, özgürlükçü şiirden, Tevfik Fikret şiirinden büyük güç alır.

Cumhuriyetle birlikte Dil Devrimi-Yazaç (Harf) Devrimi ulusta okuryazar oranının hızla artmasını, bilginin bir azınlığın tekelinden çıkarılıp ulusa yayılmasını, yazılı alana kazandırılan arı Türkçenin çağrışım yüklü varsıllığıyla birbirinden üstün yapıtların yazılmasını, yazın akımlarının doğmasını ve gelişmesini sağlamıştır.

Bir köşeyazısının sınırları içinde yeterince irdelemenin güçlüğü sözkonusu olsa da yakıcı bir tartışma konusuna, daha doğrusu propagandasal söyleme yanıt getirmeye çalışacağım. O propaganda savına göre Atatürk ve Türk Devrimi diktatörlüktür, dinsel ve budunsal yapılanmaların sözcülerini ve toplumcu (sosyalist), komünist öncüleri, aydınları, yazarları baskılamış, hapse atmış, özgürlüklerinden yoksun bırakmış, giderek öldürtmüştür. Eğitimle, kültürle ilgiliymiş gibi görünen uygulamaların amacı partiye “rıza gösteren kitle tabanını” oluşturmak ve genişletmek, “milliyetçi” yapmaktır. Bu siyaset Naziliktir… Türkiye Cumhuriyeti kurucu kadrosu Nâzım Hikmet’i 13 yıl hapse atmış, Sabahattin Ali’yi öldürmüş, Rıfat Ilgaz’ı yine yıllarca sürgün etmiş, hapislerde tutmuş, Cevat Şakir Kabaağaçlı’yı sürgüne göndermiş, daha birçok yazara eziyet etmiştir, baskı altında tutmuştur. Dolayısıyla aydın, yazar her zaman “muhalif” olandır, olmalıdır.

Genel klişe bu. Bakalım gerçek öyle mi?

Somut duruma bakıldığında Türk yazınının ustalarının yaşam ve sanat süreçlerinin tam tersini belirlediği görülecektir.

Yakup Kadri Karaosmanoğlu hem yapıtları hem de Kadro dergisi hareketindeki katkısıyla Türk toplumunun aydın sorununu ve sınıfsal çatışmalarını, ulus-bağımsızlık ülküsünü aynı yetkinlikte işlemiştir.

Halide Edib Adıvar mandacı bir dönemden geçmesine karşın, ulusal direnişin, Bağımsızlık Savaşının bayrak yapıtlarını yazmıştır. Bağımsızlık sonrası Atatürk yönetimiyle düştüğü ve kendi seçimi olduğu açık ayrılık sözkonusu emeğini değiştirmez, azaltmaz, önemsizleştirmez.

Halide Edib Adıvar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Falih Rıfkı Atay ile Mehmet Asım Us, büyük utkunun kazanıldığı günlerde, Mustafa Kemal tarafından Yunan zulmünü yerinde incelemekle görevlendirilirler. Yazarlar köy köy, kasaba kasaba durumun korkunçluğunu görürler, yazanaklaştırırlar. Bu acı izlenimler “İzmir’den Bursa’ya” adıyla kitaplaşacaktır. Bu çok önemli kitabın yeni baskısı ne yazık ki yapılmamıştır (Halide Edib Adıvar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Falih Rıfkı Atay, Mehmet Asım Us, “İzmir’den Bursa’ya”, Atlas Yayınevi, 1980).

Şevket Süreyya Aydemir Nâzım Hikmet ve diğer arkadaşlarıyla birlikte yaşadığı Sovyetler Birliği ve Türkiye Komünist Partisi deneyiminin ve Sovyet eğitiminin ardından ülkeye döner ve yine Kadro dergisinin yazarlarından olarak Atatürkçülük ülküsünü evrensel düzlemde ezilen ulusların savaşım düşünü durumuna getirir. Atatürk’ün, İsmet İnönü’nün, Enver Paşa’nın, Adnan Menderes’in bugün de aşılamamış yaşamöykülerini yapıtlaştırır. Anılarını, çok değerli tanıklıklarını “Suyu Arayan Adam” adıyla kitaplaştırır. “Toprak Uyanırsa” ise apayrı bir toplumcu, Atatürkçü duyarlığın verimidir; köy enstitülerine, İsmail Hakkı Tonguç’a yürekten selam gibidir.

Ne denli saptırılmaya, kafa karıştırılmaya çalışılırsa çalışılsın Nâzım Hikmet Türk Devrimine tüm benliğiyle bağlıdır. Bu gerçeğin tek kanıtı Kuvayı Milliye Destanı değildir. Bir bütün olarak yaşamıdır, tutumudur. Hasan Âli Yücel’in kurduğu Tercüme Bürosu’na klasikler çeviren aydınlar, yazarlar arasında Nâzım Hikmet de vardır. Bu savaşımcı ve ödünsüz toplamdan, Hikmet’in yaşamından Türk Devrimi karşıtlarına ekmek çıkmaz. Bu açıktır.

Örnek adlar o denli çok ki… Fazıl Hüsnü Dağlarca, Yaşar Kemal, Hasan İzzettin Dinamo, Samim Kocagöz, Aziz Nesin, Orhan Veli Kanık, Orhan Kemal, Melih Cevdet Anday, Oktay Akbal, Sait Faik Abasıyanık, Sabahattin Eyuboğlu, Ceyhun Atuf Kansu, İsmail Hakkı Tonguç, Fikret Madaralı, kendinin ve eşinin uğradığı ağır işkencelere karşın) Ruhi Su, Cahit Külebi, Cahit Sıtkı Tarancı, Vedat Günyol, Vedat Nedim Tör, Cemal Süreya, Emin Özdemir (ve diğer köy enstitülü tüm yazarlar), (yine kardeşinin dövülerek, gözleri önünde öldürülmesine karşın) Muzaffer İlhan Erdost… Hangi birini saymalı?..

Peki, bunca yetkin yazar neyi görmüştü? Şunu: Türk Devrimi ilk 16 yılında var olmuş, gerçekleşmiş, üstün kurumlarını kurmuş; ancak çıkarları ortadan kalkan sınıfların ve emperyalizmin işbirliğiyle, izleyen ve bugüne gelen onyıllar içinde devrim karşıtı eylemler birbirini izlemiş, Türk Devriminin tamamlanması engellenmiş, neredeyse yok edilmiş, sınıfsal anlamı ve özü boşaltılmıştır.

Yazarlarımız zeki ve dürüst insanlardır. Sürü, kabile davranışı göstermezler.

(Sanattan Yansımalar'da yer alan yazının tamamı için BURAYA TIKLAYINIZ.)



Kapat